Öne çıkan

Hayati Mevzular Senin Sesin

Hayati Mevzular nasıl başladı? 3. yaşında neler oluyor? Hayati Mevzular Güzel İnsanlar Kumpanyası (Good People’s Company) yaklaşımı ile ne yapmak istiyor? Birlikte üreterek neler başarabiliriz?

2020’de hayatımızda neler olup bitti? Hayati Mevzular Senin Sesin’de paylaştık, seslendirdik, birlikte sorduk, birlikte cevap aradık. Birbirini bilen ama henüz bir araya gelmemiş insanları bir araya getirdik, ve işte Hayati Mevzular Senin Sesin 🙂

Mars’ta patates yetişir mi? Ben ne yapacağım sorusunun cevabı nerede? Yazıya sığınmak bize ne sağlar? Kendi yalnızlığını kabul etmekle özgürlük arasındaki ilişki nedir? Pandemi farklı insanlarla tanışmak ve birlikte birşeyler yapmak için bizi nasıl teşvik etti? Herkes aynı durumla mücadele ediyorsa bu durumu kabullenip yolculuğa çıkmak neden mümkün olmasın? Ne hissettiğine daha çok bakmak bize ne sağlar? Kendi özünle ilişki kurmak unutulabilir mi, unutulursa yeniden hatırlanabilir mi? Duyguları yok saymak bir seçenek midir? Gitsek mi kalsak mı sorusuna pandemi ne cevap verdi? Zoom’dan önceki ve Zoom’dan sonraki hayat arasında nasıl bir fark var? Yazı yazmak stresi yenmeye nasıl hizmet edebilir? Yazı ile kendine kavuşmak mümkün olabilir mi? Bölümü Podcast Olarak Dinlemek İçin Tıklayın

Eteğindeki gri taşları renkli taşlarla nasıl değiştirebilirsin? İçinde bulunduğun berbat durumu kendin için nasıl güzelleştirebilirsin? Yüzleşmek kendi içimizdeki çamurla uğraşmak mıdır? Çocukluğundaki haline seslenerek belirsizlikten çıkmak nasıl mümkün olabilir? İçimizdeki çocuğun bilgeliği bize neler getirebilir, onunla nasıl konuşabiliriz? Beynimizin kıvrımlarındaki yaratıkla nasıl mücadele edilir? Bir yolculuk olarak 2020 neye benziyor? Çok korktuğumuz durmak bize nasıl bir oyun alanı yarattı? Bir şeyleri halının altına süpürmezsek ne olur? Hayatın altı üstünden daha mı iyidir? Denge kurmak için önce dengeyi bozmak mı gerekir? Motivasyon sağlasın diye içindeki çocuğun elini tutsan neler olabilir? Ekmek yapmanın ötesinde hayat bizi tokatlayarak bize neler öğretti? Kendinle yüzleşmenin valiz hazırlattığı küçük çocuğun hikayesi nedir? İnsanlar arası ilişkiler ve Süper Mario arasında nasıl bir ilişki var? İçimizdeki çocuklarla, oyunlarla dolu bir bölüm ve Hayati Mevzular Senin Sesin 🙂 Bölümü Podcast Olarak Dinlemek İçin Tıklayın

İnsanın iddialarından vurulması ne demektir, 2020 ile ne ilgisi var? Keskin olmak yerine esnemek bize ne katar? Hayatımızdaki iki önemli gün hangileridir? 2021 nereye gidecek yerine ben nereye gideceğim diye sorsak neyi mümkün kılabiliriz? Koşmak yerine yürümek bize ne sağlar? “Bi du bakalım” – cesaret ve güven arasındaki ilişkiler nelerdir? Herşey -meli -malı mı olmalı? Bir şeyin derinine inmekle mutlu olmak arasındaki ilişki nasıldır? Kendimizle samimiyeti kurup kendimizle arkadaş olmak nasıl mümkün olabilir? Zorunlu yalnızlık sonucu kendinle ilişki kurmak neleri görmemizi sağlar, bize neler getirir? Ben şuyum ben buyum demek yerine kendimize ne söyleyebiliriz? 2020’de birbirimize güvenebilmekle ilgili neler öğrendik? Acı çekmek bir yanlış anlama mıdır? Kendinden sıkılabildiğini görmek neden acı verir ve neden güzel şeyler getirir? Kendine ayna tutmak ve kendi derinliklerine inmek bize nasıl bir anlam kazandırabilir? Bölümü Podcast Olarak Dinlemek İçin Tıklayın

Kendi hayatınla nasıl hemhal olursun? Derdini seversen o dert seni nasıl besler? Belirsizliği kendi lehine çevirip kendini özgür hissetmek nasıl mümkün olabilir? Kendi alanında ve yalnız olmak, durmak ve kendini dinlemek bize neler sağlar? Kendini dinlendirmek neye benzer, nasıl yapılır? İnsan kendi kendine -mış gibi yapamadığını fark ettiğinde neler olur? Pandemide aynı evde yaşamak kendimizle ilgili neleri değiştirdi? Kaygı ve endişe birilerine anlatarak azalır mı? Bölümü Podcast Olarak Dinlemek İçin Tıklayın

Yaşam sevinci insanın potansiyeline nasıl etki eder? Kendine duyduğun saygı insanlara nasıl hizmet eder? Kumanda fobisinden teknolojiyi kucaklamaya nasıl geçersin? Değişime ayak uydurmakla mutluluk arasındaki bağ nedir? İnsanları olduğu gibi ve farklılıklarıyla kabul etmek bize neler sağlar? Csikszentmihalyi’nin Akış’ı ile pandemi arasındaki ilişki nedir? 2020 bizden neler aldı, yerine hediye olarak bize neler verdi? Kendine ait zamanın kıymetini bilmek kendi kıymetini bilmek midir? Uçaktaki oksijen maskesi bize neler öğretebilir? Mağdur rolüne bürünmenin alternatifi nedir? Mutsuz insanın insanlara faydası olabilir mi? Mutluluk aramakla mutsuzluktan kaçmak arasındaki fark nedir? Pandeminin eğitime nasıl bir faydası oldu? Bölümü Podcast Olarak Dinlemek İçin Tıklayın

Öne çıkan

Şirketlerin Geri Kalmışlığı! – Hayati Mevzular Business

Toplumun ve bireylerin uyumlanma kapasitesi şirketlerden daha mı önde? Günlük hayatında çözdüğü sorunları iş hayatında çözemediği ile suçlanan insanın durumu bize neleri gösteriyor? Kibirli şirketler hangi kapasiteyi kullanma şansını görmezden geliyorlar? İleride olmak isteyen şirketin nelere odaklanması, nelerden vazgeçmesi ve hangi davranışlara kendini bırakması gerekiyor? Çalışanlara getirilen yaftalamaların sebebi şirketin geri kalmışlığı mıdır? İnsanları kuşaklar bazında kutuplaştırarak şirket neleri saklamaya çalışır? Güven, şeffaflık, dinlemek, birliktelik şirketlere hangi şahane kapasiteleri sunabilir?

Bölümü Podcast Olarak Dinlemek İçin Tıklayın

Öne çıkan

Gelecek ne zaman gelecek? – Hayati Mevzular Business S1B7

Gelecek tahmin edilebilir mi? Rahatlama ihtiyacı alelacele yaratılmış gelecek senaryoları mı yaratıyor? Her şey artık gerçekten başka mı olacak? Değişim pandemi ile mi başladı, yoksa daha önce başlayan bir değişimi görmeye mi başladık? Aman biz de internetten canlı yayın yapalım hakiki bir arzu mudur bir zorlama mıdır? “Dijitalleşiyoruz şahane oldu oh be geri kalmadık!” denirken acaba bir aksülamel mi yaratılıyor? Amacın ne olduğunu düşünmeden problem çözmeye kalkmak bize nasıl bir gelecek sağlar ya da neye mal olur? Panik hali yaratıcılık alanını neden ve nasıl daraltıyor? “Biz bu işte hep beraberiz?” diyen şirketler ne olursa gerçek bir etki yaratabilirler? Şark’ın şahit olma geleneğinden ne öğrenebiliriz? Geleceğe doğru ilerlemek için neden durmak, neden şahit olmak gerekiyor? Başlamak, öğrenmek ve ilerlemek için neden durmalıyız? Bugün inkâr ettiğimiz ne var? Neyin yasını tutuyoruz? Hızlanmak için gaza basarken vites küçültmeyi unutuyor muyuz? Şirketin kültüründe olmayan aksiyonlar nasıl ters tepiyor? Sınavdan önceki gün çalışmayı bırakmayı rahatlamayı hepimiz biliyoruz, peki bu bilgi bugün nasıl işe yarabilir?

Bölümü Podcast Olarak Dinlemek İçin Tıklayın

Öne çıkan

Değişim – Hayati Mevzular Business S1B4

Değişimin ucunun bana dokunmaması mümkün müdür? Değişim yumurta kapıya dayanınca mı başlar? Değişim ile ilgili korkumuz nereden geliyor? Suni değişim ile hakiki değişim, statik değişim ile dinamik değişim arasındaki fark nedir? Değişim için çalışan – yöneticinin dans etmesi gerekiyor, peki bu dans nasıl olmalı? Marka kimliği ile değişim tasarımı arasındaki bağlantı neye benziyor? Değişim artık tek boyutlu değilse, hangi boyutları dikkate almalıyız? Çalışan mutluluğu ile değişim arasındaki ilişki nedir? Bu memleketin toprağında var olan kodu kendimizde nasıl yeşertebiliriz?

Bölümü Podcast Olarak Dinlemek İçin Tıklayın

Bölümle İlgili Yazılar:
Değişim Genlerimizi Yeşertmek – Ali’nin yazısı

 

Değişim Genlerimizi Yeşertmek

Kökü derinde ve yaş almış olan daha mı gelenekçidir? Ataklık illaki bir yeninin, bir genç olanın marifeti midir? Köklü olanın bilgeliği ile yeni olanın ataklığı birleşemez mi? Ataklık-çeviklik için kullanılan “agile” ve bana sorarsanız hangi anlamda kullanıldığı pek de bilinmeden kullanılan “resilience” (zorluklara rağmen ayakta kalabilme, kendini yenileyebilme gücü) biraz zorla dile sokulmaya çalışılıyor, uğruna paralar harcanıyor, zoraki eğitimler, toplantılar, zirveler düzenleniyor. Oysa hayatta kalma bilgeliği ve çeviklik, bu topraklarda var olan herkesin (yanlış yazmadım, herkesin, her bir bireyin) genlerinde, tohumunda var. Yeşertilmeyi bekliyor, tıpkı Marmariste bulunan 7bin yıldır yeşermeyi, yeşertilmeyi bekleyen siyez buğdayı tohumu gibi. Bizse sıklıkla, bizde olanı fark etmek yeşertmek yerine kısır tohumlar ithal edip, bir, hadi bilemedin iki mevsim sonra Allah Allah bu da tam olmadı, şimdi ne denesek diye dolanıyoruz.

Değişim, çeviklik, ve ayakta kalabilme ile ilgili bu toprağın bilgeliğinden birkaç alıntı paylaşayım.

“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir! Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz, ne su ne de yıkanan aynıdır.”
Efesli Heraklitos, M.Ö. 5. y.y.

(Bunu yazarken aklındaki nehir herhalde, bugün Küçük Menderes dediğimiz Kaystros Nehri’nden başkası değildi.)

Olmaz dediğin ne varsa hepsi olur… “Düşmem” dersin düşersin, “Şaşmam” dersin şaşarsın. En garibi de budur ya, “Öldüm” der durur, yine de yaşarsın. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî

(Bir de kendisine atfedilen “Oldum dediğin an, öldüğün andır.” sözü var, Mevlanadan olduğunu doğrulayamadım.)

“Biz büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük.”
Mustafa Kemal Atatürk

 

“Hiç kimse değişime karşı değildir, yeter ki ucu kendisine dokunmasın.”
Ahmed Hamdi Tanpınar

Hayatın sonsuz kendini yenileyebilme kabiliyetinden bizim, her birimizin payını almamış olması mümkün mü? Değişime en hazırlıklı ve adaptasyon kapasitesini çok yüksek oranlara çıkarmış canlılardan biri elmadır. Her bir elmanın, her bir çekirdeği, ektiğinizde ayrı bir elma ağacı oluyor*. Böylece bir elma, koparıldığı ağaçtan kilometrelerce uzağa götürülse de çekirdeklerinden bir kısmı yeni ortama uyum sağlayabilecek şekilde yeni bir ağaca dönüşebiliyor. Dikkatinizi çekerim, her bir elmanın çekirdeği ayrı ağaç oluyor değil, her bir elmadaki her bir çekirdek ayrı bir ağaç oluyor. Aynı kapasitenin bizlerde de olduğuna inanıyorum, her birimizde. İçimizde bir yerde elma çekirdeklerindeki gibi, yeşertilirse ortaya çıkan şahane bir dönüşüm kodu gizli. 

Bu dönüşüm kapasitesini harekete geçirebilmek için, öğrenilmiş ve kalıplara sokulmuş “kurallar” ve “meli”, “malı”ların ötesinde davranabilmemiz gerekiyor. Kısa vadeli kazanımlar, birbirini yenmek üzerine kurgulanmış hedeflerle değil, varolmaya sonsuza kadar devam edecekmiş gibi, kendi potansiyelimizi aşacak bireyler ve kurumlar olduğumuzu hatırlayarak potansiyelimizi genişletmemiz gerekiyor. Felsefeci James Carse’ın “Finite and Infinite Games” (ve ondan esinlenip iyi bir iş dünyası uyarlaması olan Simon Sinek’in son kitabı “The Infinite Game”) kitabında sonlu oyun – sonsuz oyun olarak tanımlanıyor bu aradaki ayrım. Sonlu oyuncular sınırların içinde oynar, sonsuz oyuncular sınırların kendisiyle oynar diyor Carse. Carse’a sorsak Efesli Heraklitos “aynı nehirde iki kez yıkanılmaz, ne su ne de yıkanan aynıdır” diyor ne dersiniz diye, herhalde bize “ben de onu diyorum ya, sonsuz oyun kapasitesi nehirde akan su gibidir, bitmeyen devinen her an yenilenen bir şeydir” diye cevap verecektir. 

Değişim veya çağrışımlarının ele alındığı eğitimlerin klasik slaytlarından biri vardır. Genelde konfor alanı denilen bu slaytta iç içe geçmiş üç halka vardır. Kişinin konfor alanı vardır (en iç çember), bunun buradan çıkınca öğrenme alanı vardır (orta çember) en dışında da panik alanı (dış çember). Önerme de, insanlar konfor alanının dışına çıkınca paniklerler o yüzden önce öğrenmeleri gerekir. Buna karşı çıkan, önemli bulduğum eleştirisi ise şunu sorar: “peki konfor alanının dışında öğrenmek mümkün mü?” Cevabın hem evet hem de hayır olduğunu düşünüyorum, ve bu soruya cevap vermek zorunda olmadığımıza inanıyorum. Carse’ın tarifi ile düşündüğümüzde bu gereksiz bir çabadır çünkü. Konfor alanımızın içinde ve tamda sınırda olup, tam da sınırın kendisi ile “oynayıp” konfor alanını genişletmek ve bir devinim içinde bir akış, bir nehir yakalamamız mümkün. Simon Sinek, son kitabında bunu yapan ve buna direnen şirketlerin aldıkları sonuçları karşılaştırmalı olarak veriyor.

Bu kapasiteyi kullanmaya karar verdiğimizde de (ister hayatımızda ister çalıştığımız kurumda), karşılaştığımız direnç ise iki türlü, biri iç direnç (sabit zihniyetle, var olanı koruma eğilimi) diğer ise dış direnç (Tanpınarın tarifi ile sebep olduğumuz değişimin ucunun dokunduğu kimselerden gelen direnç) diyebiliriz kabaca. 

İlki ile ilgili sıklıkla rastlanan durum şöyle oluyor. Kişi, çocukluğundan başlayarak, uzun yıllar çok çalışıyor; sınavlar, elemeler, iyi bir iş bulmalar, yükselmeler… Dişiyle tırnağıyla hak ederek bir yere geliyor ve sonra yorulduğunda, daha ileriye gidemediğinde, veya bu bana yeter dediğinde orada kalıyor. Kaldığı yüksek yerde de yıkılmamak için bir kale inşa etmeye başlıyor. Bundan sonraki değişim taleplerinin ucunun dokunduğu kişi olmayı seçiyor bir bakıma. Carol Dweck ‘Mindset’** isimli kitabında “plateau” (plato) kelimesini kullanıyor. Türkçede de kullanılan plato kelimesi, yüksek düzlük, yayla anlamındadır. İngilizcede plato kelimesi hem isim hem de fiil (to plateau) olarak kullanılıyor. Plato olmak, yayla olmak gibi. Çabalayıp yüksek bir yere varmak ve ondan sonra orada plato olmak, yayla olmak, ya da “araziye uymak” 🙂 

‘Plato olma’ eğilimindeki ‘sabit zihniyet’ (fixed mindset) karşısında Dweck’in önerdiği ‘gelişimci zihniyet’ (growth mindset) aslında tam da Heraklitos’un nehir ile, Carse’ın ve Sinek’in sonsuz oyunla anlattığı durumun ayrımında olan kişi. Olana (zekaya, akla, mutlak olana) değil, olabilecek olana, çabaya odaklanan, sonsuz bir oyun oynayan ve hayatla güçlü bağlar kuran kişi olma seçeneğimiz var her zaman. Bu seçenek için gerekli bilgi de yeşertilmeyi bekleyen elma çekirdeği gibi içimizde duruyor. Üstelik, bu seçenek hayattaki mutluluk arayışının formülü gibi duruyor, Mihaly Csikszentmihalyi’nin mutluluğa dair yıllar süren araştırmaların sonuçlarına dayandırdığı kitabı Akış, tam da bunu söylüyor, ancak ve ancak bir akış deneyimi (nehir veya sonsuz oyun da diyebiliriz) insanı mutlu kılabiliyor. 

Tüm bunları bir araya koyduğumuzda, ve iş hayatına baktığımızda öldürücü rekabeti bir yana bırakan***, birlikte bir nehir gibi akan, birbirini besleyen, paylaşan, sonsuz bir oyun içinde dans eden iş arkadaşlarına, beraber çalışan, beraber yaratan, birbirini yeşerten ve birbirini besleyen insanlar olmak dışında bir seçeneğimiz yok. Her birimizin ve hepimizin umudu canlı tutmak, yaşamak ve mutlu olmak için sarılabileceği naif ama güçlü bir öz. Peki son olarak, değişim genlerimizi yeşertmediğimiz durum ne olur? Alıntıyla bitireyim:  

“Aynı yerde kaldıkça, nesneler ve insanlar yozlaşır, çürür ve de leş gibi kokmaya başlarlar.”,
Gecenin Sonuna Yolculuk, Louis Ferdinand Céline

 

* Meraklısı için elmanın (ve lale, patates ve kenevirin) detaylı hikayesi için Arzunun Botaniği, Mizhael Pollan
** Şu an baskısı olmayan Türkçe çevirisinin başlığı kitapla da orijinal başlıkla da ilgisiz olarak “Aklını Kullan”dır.
***İş Yerinde Rekabet geçen sezon ele aldığımız konular arasında. Yazılar, video ve podcast için tıklayın